11 Eylül 2011 Pazar

İskelede - 1

Öylece oturuyordu iskelede. Ayaklarını uzatmış, yüzü denize dönük, oturuyordu. Ay ışığı, bir çok akşamın aksine, o gece orada olmak istemezmiş gibi yoktu neredeyse. Gökyüzünde amaçsızca dolaşan bulutlar yüzünden ay ışığı inmez olmuştu yeryüzüne. Birasından bir yudum daha aldıktan sonra; cebinden, o anki tek dayanağı olduğunu düşündüğü müzik çalarını çıkardı. Acı çekmeyi sevmesine rağmen, acı çekmesine sebep olacak şarkıları dinlemek istemedi. Kendisi de şaşırmıştı buna. Alışmıştı çünkü kendi canını yakmaya.

Beklenenin aksine soğuk bir mayıs akşamıydı o taraflarda. Soğuğa aldırış etmeden oturuyordu rüzgârlı iskele gecesinde. Bütün kış yaptığı gibi yine, üzerinde bir tişört vardı onu soğuktan koruyacak. Ama o anda, bir tek düşüncelerinin ısınmasını istiyordu. Bilmem kaçıncı şişe biranın da verdiği umursamazlıkla devam etti orada oturmaya.

Rüzgâr hızlanmaya başlıyordu iskele civarlarında. Bedeninde hissetmese de, denizdeki hareketliliğe bakarak fark edebiliyordu bunu. Dalgaların kıyıya vurmasıyla ortalığa saçılan damlalar üzerine sıçrıyor olsa da dert etmedi bunu.

Müzik çaların sesini açıyordu git gide. En sonunda, kendi sesini duyamasa da şarkılara eşlik etmeye başladı oturduğu yerden. Şarkıyı söylediğine emin olduğu kadar, etrafta onu duyabilecek birilerinin olmadığına da emindi. Avazı çıktığı kadar şarkı söylüyordu. Ve bunu kendisi bile duymuyordu. Biraz sonra kendi müzik çalarında, kendi bestesi düştü kulaklarına.

"Yıldızlar yardım etmedi
Beni sana götürmedi
Gökyüzü ağladı bu gece
Sen gittin diye

Ardına bakmadın hiç
Neler var geride diye
Göremedin hiçbir zaman
sana atan şu kalbimi"

Yazarken hiçbir şey hissetmediği o sözler, nasıl da vurmuştu kalbinden. Kendine şaşırdı.

Birasından bir yudum daha aldı. Bir sigara yaktı. Şimdi her şey çok daha anlamlıydı. Eksikliğini hissettiği tek şey bir elin omuzuna dokunmasıydı. Ama bunu kendine bile itiraf edemiyordu. Zaten orada bulunma amacı yalnızlıkken, birinin eli onun omuzunda olmamalıydı. O akşam olmamalıydı..

11 Ağustos 2011 Perşembe

Kara-lama

hani hep derdim ya
söyleyecek sözlerim var diye
onlar aslında
bir elin parmakları kadarlar
küçük kızımın gözyaşlarına
sakladım ben onları
boğazım düğümlü bu aralar
çıkmaz oldu tek bir kelime
kimse duyamazdı içimden geçenleri
ben de aldım bir elime kalemi
diğerini de düşürdüm yollarına
ambargo koyduğum kalbimin
birer birer seçiyorum kelimelerimi aralardan
en güzelini
en acısını
en ini
boy unu.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Sabaha karşı "sardı yine hüzünler"

Hiçkimsenin üzerine alınmasını istemediğim, uzun uzun derdimi anlattığım, sadece benden kelimeleri olan cümleler kurmak istedim az önce. Yıllar sonra da okusam, benim olduğunu bildiğim cümleler ve paragraflar.. Okumaktan yorulmadığım, ara ara özlem giderdiğim yazılarım olsun istedim. Aşkı kendimce anlattığım gibi mesela. İç çatışmalarımı kağıda döktüğüm zamanlardaki gibi. Ne vardı yani sadece mutlu olmayı deneseydim. Her neyse, uyuyup uyandığımda belki daha az şey düşünüyor olmak umuduyla.

17 Temmuz 2011 Pazar

Siyaha Çalan

siyaha çalan yeşilden
yaprakları vardı ağacın,
yağmurdan önce.
yağmur yağarken bizim oraya,
çok yağarken ama,
çok ve şiddetli,
renk değiştirdiğini gördüm,
siyaha çalan yeşilden yaprakların.
ruhunu temizlerken ağaç,
sırılsıklam ıslanırken o deli yağmurda
ben ıslanmadan izledim,
bizim evin terasında.
teras da teras ama,
bir damla düşmedi başımdan aşağı.
ağaç mutluydu ıslandığından,
ben mutlu muydum ıslanmadığımdan,
bilemedim.
bildiğim tek bir şey vardı,
ben ıslanmazken,
beyaza çalan yapraklarım olmadı hiç.
bundan gayrı da olmazdı gibi .
nitekim bir daha öyle bir yağmur yağmazdı bu topraklara.

15 Temmuz 2011 Cuma

Kanal D akşam haberlerini izliyor bizim aile. Yine şehit haberleri, yine üzülüyor insanlar. Artık üzülmüyorum hiçbir şeye ve anlamıyorum insanların ölüm haberlerini bütün gün tekrar tekrar izlemelerini. "Hep aynı şeyler, bıktım artık!" dediğimde, "Ne yapsın insanlar?" diyenlere tek bir şey söyleyeceğim. Savaşmayın!

5 Temmuz 2011 Salı

Batık

Sonbaharı olmayan kentte
Sonbaharda güneyden doğdu güneş
Ve Ege'yi ısıttı ilk ışıklarında.
Öyle alıştık ki sıcağına
Bizi üşütmez dedik
Güz olmayacak sandık bu yıl
Ama kül yağdı gökyüzünden
Kar taneleri kadar beyaz
Çok geçmeden anladık ki
Güneyden doğarsa güneş
Karadeniz'de batarmış bir gün.

16 Mart 2011 Çarşamba

Soğuk

Birbirinden çok farklı iki hayatın kesiştiği kavşaktayiz bu gece.
Yol kenarında iş bekleyen orospular misali, sabırsızım yine..
Soğuktan titriyorum belli belirsiz.
Üzerimde yazlık bir gömlek, bozkır kışında yürüyorum..
Hiç olmadığı kadar yakıştı bu gece giydiklerim.
Ama hiç olmadığı kadar da üşüyorum senin yanında.
Soğuk, yalnızca bir araç titriyor olmamda halbuki.
Asıl sebep; yanımda, sadece suretinin olması.
Kabullenemiyorum.
Soğuktan titriyor olmayı yediremiyorum,
yalnızca suretin olsa bile yanımda.
Usul usul yok olduğun geliyor aklıma hafızamdan.
Titriyor olmam, ondanmış gibi geliyor.
Sonra ayılıyorum bir an,
kış uykusundan uyanmış gibi,
beynim soğuktan donmuş gibi.
Anımsıyorum sevgilim,
elim bir trafik kazası sonucu seni kaybettiğimi.
Duygularımızın zincirleme birbirine girdiği o tem otoyolunda,
o kıyamet habercisi yerde,
seni kaybettiğimi hatırlıyorum.
O cehennem yeşili gözlerinde hissettiğim korkuyu hatırlıyorum.
Korkuyu ve nefreti.
Kaza sonrası,
üzerimde yazlık bir gömlek,
kavşakta yürürken buluyorum kendimi..
Gerisini zaten biliyorsun ya..

15 Şubat 2011 Salı

Aşk kelimesinin ikimizin bünyesindeki anlamları çok farklı. Bir gün 'büyüdüğünde' umarım aşık olursun, ki benim neler hissettiğimi anlayabilesin..

14 Şubat 2011 Pazartesi

'Acımak!' Diye bağırdı. 'Bana ne diye acınsın! Diyorsun ki: 'sana ne diye acısınlar?' evet!.. Bana acımak için bir neden yok! Acımak ne, çarmıha germek gerek beni! Çarmıha ger onu ey büyük yargıç, çarmıha her ve sonra acı! O zaman çarmıha gerilmek için kendi ayaklarımla gelirim sana, çünkü ben sevinçlere değil, aşağılanmalara ve gözyaşlarına susamış bir insanım!... Ve sen, içki satıcısı, senin şu şişen bana zevk mi veriyor sanıyorsun? Ben bu şişenin dibinde aşağılanmayı aradım, aşağılanmayı ve gözyaşını... Buldum da aradığımı, buldum ve tattım... Acımak!... Bize ancak, herkese acıyan acıyabilir, herkesi ve her şeyi anlayan.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Rüya

Gözlerini tüm çıplaklığıyla gördüğüm rüyamda; gerçeklik ile rüya arasında kaldım. Hissettiklerim gerçek, gördüklerim soyuttu. Halbuki aslında tam tersi olan bir dünyada yaşıyoruz. Gördüklerimiz gerçek, hissettiklerimiz soyut burada. Rüyada kalmış olmayı dilerdim.

5 Şubat 2011 Cumartesi

eh.. gecenin bu saati olmuş -ki sabahın desek daha doğru sanırım.. güneş doğdu lan!-, cem adrian dinlemişim. bir şeyler yazmak gerekliliği de depreşmiş içimde. o zaman ben yazarım arkadaş.


bunalımda değilim. kabullenmek gerekliliği her geçen gün daha ağır basıyor gibi. sanki. artık, yaşadığım durumun veya içinde bulunduğum zayıflığın tek sebebinin dayanılmaz aşk acısı değil de, -bana göre- ani olan ayrılığın içimde kalmışlığı olduğunu düşünüyorum. sabahına uyandığım her gün, bu fikir biraz daha yatıyor kafama ve kendimi çok daha iyi olmasa da daha iyi hissettiriyor. cidden. hâl böyleyken, daha iyi hissedebilecekken, neden kötü hissedeyim değil mi? eşek miyim ben :)

sana "halâ" aşık olup olmadığımı bilmiyorum. öyle sikindirik -silindirik değil- bi durumun içindeyim. birkaç hafta önce olsaydı sanırım halâ aşığım derdim. ama umduğum şey başıma geldi ve samsun'a gelmem işe yaradı. artık hakkında daha az düşünüp daha az kafa yoruyorum. daha az kafaya takıyorum. ve artık eminim ki, bundan sonra beni gördüğünde, dışarıdan fark edemesen de içimde çok farklı şeyler hisseden bir ben göreceksin. belki de görmeyeceksin. çok da sikimde gerçi. :)

hani bi avuntu tarzı vardır ya. dışarıya umurumda değil deyip içten kan ağlarsın. yok lan, valla öyle hissetmiyorum. çünkü ilk zamanlar öyle hissediyordum. uçurumdaki geceyi hatırlarsın. elinde fotoğraf albümü olan malum akşamı. heh o zaman öyle hissediyordum yani. kendimi bile kandırmaya çalışıp 'umurumda değilsin' imajı çekiyordum herkese her şeye.. ama şimdi öyle değil.

artık düşündüğüm tek şey, nasıl daha iyi olabileceğim. ve bunda samimiyim. yaklaşık 4 aydır falan ilk defa kendimden bu kadar eminim hatta.

ama ben de insanım ya bi yerde. "tekrar seni gördüğümde eski günlerime dönmemek umuduyla." diyorum. dahası da gelmez zaten elimden. ;)