21 Haziran 2009 Pazar

işbaşı. tdk'ye baktım böyle yazılıyormuş. her neyse. yarın, belki de uzun sayılabilecek bir maratonun ilk günü. 3 aylık yaklaşık. şimdiye kadar yaşanan hayatı baz aldığımızda uzun sayılabilecek bir süreç aslında bu. ne derece mutlu olurum ne derece canım sıkılır bilmiyorum ama, her şeye rağmen bir adım atmak gerek geleceğe. kafam dağılır belki, fazla düşünmeye fırsatım olmaz birçok şeyi. düşünmemek güzel şey, bazen düşünememek bile daha iyi hatta.

o değil de, nasıl geçti o 3 gün.. midem kaldıramayacak sandım az kalsın.. otobüste uyuyamama sorunum yine başgösterdi sağolsun. otobüs yolculuğundan bir gün önce aldığım karar itibariyle, gece uyunmayacaktı ve sabahleyin erkenden doktora gidilecekti. malum uyursam eğer, önceki iki günde olduğu gibi yine sallayacaktım doktoru. bu sefer öyle olmadı. sabahın köründe gittim hastaneye, gördüm işlerimi, sonrasında eve döndüm. ki saatler o anda yanlış hatırlamıyorsam öğleden sonra 1'i gösteriyordu. otobüsüm akşam 6'da olduğundan yaklaşık beş saatlik koca bir vakit aralığını uyumadan geçirmem gerekti. evde laptop başında oturup oyun oynarken içimden çokça uyumak isteği geçse de direndim. saatlerimiz 6'yı gösterdiğinde de izmir'e uzanan yolda buldum kendimi. her seferinde olduğu gibi, muavinin yaptığı anons yine içimi titretti.. " normal hava ve yol şartlarında yaklaşık olarak 15 saat sürecek olan otobüs yolculuğunuz boyunca....." diye giden anons beynimde çınladı bir süre.. öyle ya da böyle.. zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. 15 saatin ardından kendimi izmir otogarında buldum. sonrasında bornova kampüs ve yurt..

geceleyin doğru düzgün uyuyamamış olmanın verdiği aptallıkla ayakta durmaya çalışan ben, daha adım attığım ilk günden gezme tozma girişiminde bulundum ki, iyi ki yapmışım. özlediğim kardeşlerimi görüp özlem gidermek insana güç veriyor gerçekten. ilk gün tuğba'yı gördüm, ki hakkaten özlemişim.. yurtta beraber paylaştığımız günlerden sonra yaklaşık birkaç hafta görüşememek koyuyor insana..akşamüstü yurda döndüğümde beynimde fırtınalar kopmuş, durulmuş, daha sonra belirli kesimlerde uyuşmalar gerçekleşmişti. ciddi anlamda uykusuzdum ama bir o kadar da baskı altında hissettim kendimi bir sonraki günün sabahında olan sınavdan dolayı. pek(neredeyse hiç) çalışmamış olmanın getirdiği gerginlik, uykusuzluktan öne çıktı. hayliyle kitabı açıp bakındım bir süre. bendeki de kafa tabi.. bir yere kadar. bir süre sonra o uykusuzluk, her şeyin önüne geçip sarıyor insanın bedenini. ben de teslim oldum zaten kısa bir süre sonra.

sınav sabahı garip bi mide bulantısıyla başladı gün. heyecandan muhtemelen. biraz da gerginlikten tabi. sınav sırasında geçti tabi. bir de o edebiyat fakültesinin sınıfları ne ilginç öyle. sıralarını hiç sevmedim. hayli rahatsız şeyler. her neyse, sınav çıkışı asıl bomba görüşme için önce 525 ile bornova metroya, oradan da konak'a geçtim kardeşim gökhan'la buluşmak için. öz değil ama hiçbir farkı yok ne de olsa :). alsancak'ta bi mekana kurulduk. hoş mekandı. her biranın yanında yer fıstığı getirdiler. bi de masadaki her dördüncü biradan hemen sonra patates kızartması veriyorlarmış ki fena tav oldum o olaya. güzel taktik valla. tuttum. biraları içip, muhabbetimizi yaptıktan sonra, nargile içilebilecek bir mekan aradık. buradan nargile tutkunu bütün gençlere sesleniyorum. kavunlu nargile güzel değil abicim. şaşmayın elmadan hehe:). gökhan'ımdan da ayrıldıktan sonra çantayı toplayıp otogara yollanma vakti geldi. geçen çok güzel iki günün ardından otogar yolu çekilmedi hiç.. ayaklarım geri gitti resmen ama yapacak bir şey yok haliyle..

saatlerimiz 8'i gösterdiğinde bir diğer anons çınladı beynimde.." normal hava ve yol şartlarında yaklaşık olarak 15 saat sürecek olan otobüs yolculuğunuz boyunca....." vs vs.. yine 15.. nefret ettim bu sayıdan.. gerçi gecenin bir yarısı otobüsün motoru bozuldu.. bir saat yolda kaldıktan sonra yolculuk süresi 16 saate çıktı ama olsun..

uzun bir süre, uzun otobüs yolculuğu istemiyorum artık. lütfen!

18 Haziran 2009 Perşembe


günün en duru ve sakin saatleri olan gündoğumu saatini seviyorum.

tıpkı mevsimlerin en serini ve en sadesi olan sonbaharı sevdiğim gibi...

ikisinin de ortak özelliği hiç ummadığım anda içimi titretiyor olmaları.

yoldan geçen birileri var. duyuyorum ayak seslerini. biryere yetişme telaşları adımlarının sıklığından belli.

kumruların sesini bastıran motorlu taşıt seslerini duymak üzücü günün bu saatinde.

güneşe bakamadım. eskiden olsaydı yapardım. çok yapardım çünkü o zamanlar. eskiden yani. alışıktı gözlerim.

ama şimdi olmadı. güneşe bakmayalı uzun zaman olmuş demek ki bu saatlerde. gözlerim kamaştı..

ama yine de güzel bir sabah. duru, sakin ve sessiz..

seviyorum bunu, evet..

Öğüt

derin bir nefes çek hayattan
hayattan aldıklarını cebinde sakla
sakla ki, yarınını gör
gördüklerin karşısında korkma
korkmadığını göster yarına
yarına umutla bakmayı dene
denemeden olmaz, bilirsin bunu
bunu da unutma, hatta yaz bir kenara
kenara itilme birileri yüzünden
yüzünden eksik olmasın neşen
neşeni çarçur etme, değmez, bilirsin
bilirsin zor hayat
hayatına yön ver
verme öyle herkese ruhunu
ruhunu teslim etme şeytana
şeytan pusuda
pusuda hayat
hayat zor
zor, acı..

yeni bir gün ışığı. yine mi demeli yoksa.
yaz geldi! bir kez daha farkına varmak ne acı..
fakat ayaklarım üşüyor.
izmir, otobüs, 15 saat..
sınav, 3 saat..
tekrar samsun, otobüs, yine 15 saat..
3 günlük zorlu maraton başladı.
yaklaşık mesafe 3000 kilometre.
koş babam koş..
22 haziran işe başlama zamanı, garsonluk, kötünün iyisi.
bir de sanırım reset çekme vakti geldi, kafaya?
şu sınavı bir atlatsak.
ne olacaksa olsun ama, geçsin artık yahu.
sıkıldım beklemekten.
yaz sonu için güzel sürprizlerim var kendime.
bir de yaz boyunca yıkılacak yeni duvarlar var.
yıkmak gerek.
sabretsem mi yeni bir şans için,
yoksa itsem mi elimin tersiyle emin olamadım.
birşeylerin kararını vermek zamanı geldiğinde
umarım arkasında duracağın kararlarım olur.
umarım.