17 Kasım 2010 Çarşamba

uzun zaman oldu sevgili blog.. yine sendeyim..

"deniz kabuğum kayboldu. hoşça kal sevgilim..

belki de en sona yazacağımı en başta yazdım. ne dersin? seni bilmiyorum ama, ben bittim.. hiç bu kadar tükenmiş hissetmemiştim kendimi. yorgun, bitkin, aç, susuz, ne kadar daha götünü yerden kaldıramayan sıfat varsa onları taşıyorum bu gece.. geceyi sabaha bağlayan saatlerde. belki de sen, için huzur dolu uyurken yatağında, ben, yine uyuyamadım.. korkma, bu sefer horlamadı birileri başımda, sadece birileri aklımı meşgul edecek şeyler yaptı. bütün geceyi uykusuz geçirtecek, canımı yakacak şeyler yaptı bu gece. sen bilirsin kim olduğunu, bu bir sır değil.. bilirsin, hiç sırrım olmadı sana karşı, belki de bu yüzden kaybettim bu sefer. çok önemsedim, çok değer verdim, herkesin gözünde "peşinde köpek" oldum. olmadığımı iddaa edemem. bundan utanacak da değilim. istedim çünkü. bir şeyler yoluna girsin, mutlu olalım istedim. boşa çektiğim kürekler binleri aştı. bu gece dank etti.. kıçı kırık bi' fotoğrafın bitirebildiği bir ilişkiye ağladım ben. haykıra haykıra göz yaşı döktüm insanların önünde.. bi tarafta ben ağladım, diğer tarafta sen duymadın.. duvarların öyle kalındı ki geçmişinden kalan, yıkmayı geçtim, ardından bile bakmak istemedin.. halbuki duyduğun sesler gerçekti, her duvarına çarptığımda çıkan.. her seferinde bir parçamı daha kaybettim. bu gece son parçamı, kalbimi kaybettim.. bir deniz kabuğunun içine, güvende olduğunu düşündüğüm tek yere, denize bırakmıştım onu.. kimsenin olmadığı sahilleri gezer, mutlu olur sanmıştım. hiç de dönüp bakmamıştım arkama, acaba nerede diye.. sahilleri gezmesini geçtim, açığa bile gidememiş benim deniz kabuğundaki kalbim. batıvermiş sığ denizlerin kayalıklarının dibine.

öyle ya sevgilim, tek geçerli kural şudur bildiğim, unuttuğum ama bu gece tekrar hatırladığım; kaçan kovalanır sevgilim, kovalanansa kaçar.. hiç değişmez.

o gece bana "sadece sarıl" dedin ya aynı yastığa baş koyduğumuzda.. ve çok değil "iki" gece sonra "aşık oldum" dedin ya birine.. ne bekledin benden.. ne yapsaydım bu gece.. cep telefonumun ekranında çıkan cümlelere mi inansaydım, yoksa daha iki gün önce yanıbaşımda kulağıma fısıldadıklarına mı.. yüz yüze değiliz ya, gözlerimin içine bakmıyordun ya, yazmak kolay mıydı "biz bittik" diye.. benden ayrılırsan seni öldürürüm dediğinde, senin benden ayrılacağını hiç düşünmüş müydün sevgilim.. ben yine öldüm, ortada bir ölü ve bir ayrılık vardı yine, dediğin gibi.. ölen yine bendim, ama giden sendin bu sefer..

bu gece ben de bittim sevgilim.. bu gece, inancım da bitti... "deniz kabuğum kayboldu.. gözyaşlarımdasın"

17.11.10 07:45 "

30 Ağustos 2010 Pazartesi

'Ne tuhaf değil mi? İçimi acıtan da sendin, Acımı dindirecek olan da..'

23 Ağustos 2010 Pazartesi

"Kurşunlarınız var, ancak silahlarınız boşaldığında ölmüş olmamı ümit edin. Şayet ayakta kalırsam silahlarınızı dolduramadan ölmüş olursunuz."

V

29 Temmuz 2010 Perşembe

Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

murathan mungan

24 Temmuz 2010 Cumartesi

"Farklı kanallarda farklı programlarda atışıyoruz sevgilim!
Sen reytingi tavan yapan bir dizide ya...vşağın biriyle yiyişirken,
Ben ucuz bir yemek programında tarifini veriyorum senin"

küçük iskender

20 Temmuz 2010 Salı

Bu gün, odamdan dünyaya açılan kapıda, gecenin son, günün ilk sigarasını içerken, sabaha karşı ve yarı çıplak, tanrının çağrısı ilk defa güzel geldi kulağıma.

Denizin üzerinde film şeridi gibi duran bulutlar ve arkasındaki, aydınlanmakta olan günün gökyüzünün renkleri, hâlâ eskisi gibi, yaşıyor olduğumu hatırlatıyor..

Ve ben, uykuya dalmadan önce, kâğıdımı karalamak için, kalemimi değil, telefonumu alıyorum elime.

19.07.10

7 Temmuz 2010 Çarşamba

senin gibi yazın ben..

hep der dururdum. yazları sevmiyorum diye. binlerce sebep daha buldum bu sene yazdan nefret etmek için..

aslında her şey yolunda gitmişti en başında. nilay'la beraber antalya'ya gidip bana bir acentada iş bulacaktık. bütün yazı bir şekilde beraber geçirip, beraber takılacaktık..

vizeler bitti. çantalarımızı aldık. antalya'ya geldik. Beldibi'ne.. kemer yolu üzerinde tatil kasabası. bir iki günlük antalya turundan sonra, başta bir acentaya gittik. nilay'ın daha önce iki yaz çalışıp beni önerdiği bir yer. sonra, sanırım bi 15 tane otele cv bıraktık. bazı oteller gel hemen başla dedi ama finalleri göz önüne alınca, başlayamadım.. diğerleri de zaten dönmedi geriye..


acentayla görüşme gayet olumluydu aslında, haziran 1'de işe başlama konusunda anlaştık. sadece cv yollayacaktım ve telefon bekleyecektim. cv gönderdim, ama telefon gelmedi. eyvallah çekip biz aradık. yine, ben seni arayacağım dedi ve bir umutla kapadık telefonu. ama olmadı. haber gelmedi.. yapacak bir şey yok deyip, başka yerde iş aradık.. artık otelde çalışmayı istemesem de, otelde iş buldum yine. boş durmaktan iyiydi ne de olsa.. girdim bi otele. animasyoncu olarak. şaka gibi. dilini bilmediğim insanlara, ne yapacağımı bilmediğim bir işi yapmaya çalıştım. 15 gün sonra animasyon şefiyle karşı karşıya geldim. uzun hikaye tabi. anlatmaya bile değer bir şey değil aslında. ayrıldım işten. paramı aldım samsun'un yolunu tuttum.

eve geldiğim gördüğüm manzara benim için içler acısıydı. daha son 1 ayın yorgunlukları üzerimden çıkmamışken, bir de evin inşaatı çıktı başıma. balkonu salondan ayıran kıç kadar bir duvardan 30 çuval moloz nasıl çıkar diye düşünürken, birden telefon çaldı ve daha önceden cv bıraktığım bir otelden bellboy'luk için davet geldi. iki gün sonra antalya'daydım tabi. kaçmazdı bu iş. hem kafam rahat olacaktı, hem de para kazanacaktım. başladım işe, güzel de gidiyodu. tek eksiğim rusçaydı. o da ister istemez oluyo tabi. bir şekilde kıvırıyordum. bilene ingilizce, ingilizce bilmeyene ezberlediği rusça cümlelerle anlatıyordum işimi. gayet güzel gidiyor derken, genel müdür problemi çıktı başıma.. insan şerefsiz olmaya görsün. hatırladıkça sinirleniyorum ya, neyse.. hayatımda ilk defa işten kovuldum. garip bir hismiş, tatmış oldum.

şimdi yine dönüyorum samsun'a. yarın alacağım biletimi. daha da çıkmam zaten bu yaz samsun'dan. yaz dönemi yollarda geçti benim için. vizelerden sonra antalya'ya, oradan samsun'a, samsun'dan izmir'e, izmir'den yine antalya'a, antalya'dan samsun'a, samsun'dan yine antalya'a..

şimdi de yine antalya'dan samsun'a gidiyorum.. verdiğim yol paraları, çalıştığım yerden aldığım paraları karşılamayacak artık.. şu yaz dönemi yaptığım yolu hesaplayınca, 3-4 günüm yolda geçmiş oluyo sanırım. ve yine söylüyorum. lanet olsun yaz mevsimine..

yoruldum artık. gerçekten..

20 Nisan 2010 Salı

anladım

eskiler geride kalmaya mecburlarmış, anladım. sikmişim öyle aşkın ızdırabını. değmiyormuş, anladım. mesafe ne şekilde olursa olsun, hayatını sikip atacak olsan da, sikip atmaya değmezmiş anladım. canlı örnekler var karşımda, etrafımda, her yerde. aşk değilmiş, özlem değilmiş, takıntıymış, anladım. seni anlayan tek bir kişi bile yokmuş, anladım. sen kendini anlayamamışsın ki, karşındaki seni anlasın, di mi ama? aşk varmış, gerçekten varmış, anladım, inandım. ama sonsuz değilmiş. gördüm ve inandım. kabullendim. en çok koyan o oldu zaten. yıllarını paylaştığın, beraber büyükdüklerin, bir anda yok oluverirmiş, anladım. buna belki sen sebep olursun, belki o. suçlu aramanın manası yok. oldu ve bitti. kaçıncı kez bitti bilmiyorum ama. umarım bu kez bitti. sevgi nefrete dönüşürmüş, gördüm. zaman yorarmış insanı, anladım. hissettim her şeyden önce. ben eski ben değilmişim, anladım. zor oldu ama, kabullendim. olmuyormuş hiçbir zaman eskisi gibi.. koray abimiz doğru söylermiş hep şarkısında, anladım.. iyi-kötü yokmuş aslında, herkes iyi herkes kötüymüş. herkes kendine göre iyiymiş. insan bencilmiş. mutlu olmayı ondan istermiş. belki içgüdüdür bu bilemedim, anlayamadım. ama çok bencilmiş insan, anladım. öğrendim. neler yaptığımda, neler söylediğimde, karşıma nelerin çıkacağını öğrendim. ince düşünmeyi öğrendim. hala alışamadım, ama öğrendim. sevmeyi öğrendim. her gün karşımda otururken, eline bir kez bile dokunabilmek isterken deli gibi, ama dokunamazken, anladım. aşk, ulaşamayınca güzelmiş. öğrendim. bir sözüyle yüzüm gülerken, susmasıyla içim ağladığında, gördüm. aşk güzelmiş, ama güzellik geçermiş. anladım.