29 Temmuz 2010 Perşembe

Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

murathan mungan

24 Temmuz 2010 Cumartesi

"Farklı kanallarda farklı programlarda atışıyoruz sevgilim!
Sen reytingi tavan yapan bir dizide ya...vşağın biriyle yiyişirken,
Ben ucuz bir yemek programında tarifini veriyorum senin"

küçük iskender

20 Temmuz 2010 Salı

Bu gün, odamdan dünyaya açılan kapıda, gecenin son, günün ilk sigarasını içerken, sabaha karşı ve yarı çıplak, tanrının çağrısı ilk defa güzel geldi kulağıma.

Denizin üzerinde film şeridi gibi duran bulutlar ve arkasındaki, aydınlanmakta olan günün gökyüzünün renkleri, hâlâ eskisi gibi, yaşıyor olduğumu hatırlatıyor..

Ve ben, uykuya dalmadan önce, kâğıdımı karalamak için, kalemimi değil, telefonumu alıyorum elime.

19.07.10

7 Temmuz 2010 Çarşamba

senin gibi yazın ben..

hep der dururdum. yazları sevmiyorum diye. binlerce sebep daha buldum bu sene yazdan nefret etmek için..

aslında her şey yolunda gitmişti en başında. nilay'la beraber antalya'ya gidip bana bir acentada iş bulacaktık. bütün yazı bir şekilde beraber geçirip, beraber takılacaktık..

vizeler bitti. çantalarımızı aldık. antalya'ya geldik. Beldibi'ne.. kemer yolu üzerinde tatil kasabası. bir iki günlük antalya turundan sonra, başta bir acentaya gittik. nilay'ın daha önce iki yaz çalışıp beni önerdiği bir yer. sonra, sanırım bi 15 tane otele cv bıraktık. bazı oteller gel hemen başla dedi ama finalleri göz önüne alınca, başlayamadım.. diğerleri de zaten dönmedi geriye..


acentayla görüşme gayet olumluydu aslında, haziran 1'de işe başlama konusunda anlaştık. sadece cv yollayacaktım ve telefon bekleyecektim. cv gönderdim, ama telefon gelmedi. eyvallah çekip biz aradık. yine, ben seni arayacağım dedi ve bir umutla kapadık telefonu. ama olmadı. haber gelmedi.. yapacak bir şey yok deyip, başka yerde iş aradık.. artık otelde çalışmayı istemesem de, otelde iş buldum yine. boş durmaktan iyiydi ne de olsa.. girdim bi otele. animasyoncu olarak. şaka gibi. dilini bilmediğim insanlara, ne yapacağımı bilmediğim bir işi yapmaya çalıştım. 15 gün sonra animasyon şefiyle karşı karşıya geldim. uzun hikaye tabi. anlatmaya bile değer bir şey değil aslında. ayrıldım işten. paramı aldım samsun'un yolunu tuttum.

eve geldiğim gördüğüm manzara benim için içler acısıydı. daha son 1 ayın yorgunlukları üzerimden çıkmamışken, bir de evin inşaatı çıktı başıma. balkonu salondan ayıran kıç kadar bir duvardan 30 çuval moloz nasıl çıkar diye düşünürken, birden telefon çaldı ve daha önceden cv bıraktığım bir otelden bellboy'luk için davet geldi. iki gün sonra antalya'daydım tabi. kaçmazdı bu iş. hem kafam rahat olacaktı, hem de para kazanacaktım. başladım işe, güzel de gidiyodu. tek eksiğim rusçaydı. o da ister istemez oluyo tabi. bir şekilde kıvırıyordum. bilene ingilizce, ingilizce bilmeyene ezberlediği rusça cümlelerle anlatıyordum işimi. gayet güzel gidiyor derken, genel müdür problemi çıktı başıma.. insan şerefsiz olmaya görsün. hatırladıkça sinirleniyorum ya, neyse.. hayatımda ilk defa işten kovuldum. garip bir hismiş, tatmış oldum.

şimdi yine dönüyorum samsun'a. yarın alacağım biletimi. daha da çıkmam zaten bu yaz samsun'dan. yaz dönemi yollarda geçti benim için. vizelerden sonra antalya'ya, oradan samsun'a, samsun'dan izmir'e, izmir'den yine antalya'a, antalya'dan samsun'a, samsun'dan yine antalya'a..

şimdi de yine antalya'dan samsun'a gidiyorum.. verdiğim yol paraları, çalıştığım yerden aldığım paraları karşılamayacak artık.. şu yaz dönemi yaptığım yolu hesaplayınca, 3-4 günüm yolda geçmiş oluyo sanırım. ve yine söylüyorum. lanet olsun yaz mevsimine..

yoruldum artık. gerçekten..